Ezoterizm

 

Ezoterizm sözcük olarak Yunanca eswterikoV ( içe ait , içrek , sadece müritlerin bildiği anlamında , Arıkdal Gizli Öğreticilik olarak kullanıyor ) sözcüğünden gelir. Bu sözcüğün kökü ise esw- ( iç , içerisi) dir .Sözcük anlamı olarak ise ezoterizm “ sadece belli sayıda müritlere açıklanan halkın düzeyine inmeyen ya da inmemesi gereken doktrine “ denir . Ezoterik doktrin “ müritlere sözlü olarak aktarılan tüm bilgi ve öğretilere “ denir ( Petit Robert )

Meydan Larousse Ansiklopedisi ise Türkçe eşanlamlısı İÇREK başlığı altında daha geniş bilgi vermektedir :“Yalnız vakıf olanlara öğretilen || Vakıf olmayanlarca anlaşılmayan bilgi ve ya eserler için kullanılır. ...

ANSİKL. Fels. İçrek kelimesi dışrakın karşıtıdır. Pythagoras’ın çömezlerini dışrak ve içrek diye ikiye ayırdığı söylenir ; birinciler sadece adaylardı ; ikinciler ise üstadın öğretisini bütün incelikleri ve sırları ile bilenlerdi.....Dışrak eserlerde yalnız en açık kanıtlar ileri sürülür , daha karanlık ve kesin olan kanıtlar ise içrek eserlerde yer alır. Sırra ve gizli bilgiye ermiş olanlardan başkasının kavrayamayacağı esrarlı bir öğreti fikri bir çok kimseye hoş görünmüş ve her devirde az ve ya çok içrek topluluklar ( msl. Mason Dernekleri ) kurulmuştur.

- Giz. ilm. Herhangi bir dinin , sadece sırra ve gizli bilgiye ermiş olanlara açıklanan yönüne içrek bilim adı verilir. Kabala’cıların içrek elyazmaları ,” açkı “ ve ya “anahtar “ adıyla anılır. İçrek öğreti , oyun kağıdı falı , simyacıların sırları, sihir , büyü , kabala gelenekleri gizli dini törenleri vb. kapsıyordu. Apokalipsis’in açıklanması , Hezeikel’in gördüğü hayallerin yorumlanması da içrek konular arasında yer alır.”

Bu tanımda dikkat edilmesi gereken nokta eski Yunan’da içrek ve dışrak kavramlarının kullanıldığıdır , - dışrak ( exwterikoV ) ifadesini ilk kullanan Aritoteles’tir - yalnız bunların genelde felsefe okullarına atıf yaptığı görülür . Eski Yunan’daki ezoterik okulları ileride yayınlanacak yazılarımızda göreceğiz. Ayrıca ezoterik topluluklar yıllar boyu “ esrarlı bir öğreti “ fikri hoş geldiği için değil , belli bir amaç için kurulmuşlardır.

Daha geniş kapsamlı bir tanım yapacak olursak , ezoterizm , sadece seçilmiş belli bir topluluğa verilen ( bunlara inisye < fr. initié denir ) , semboller ve şifreler aracılığı ile aktarılan , erginlemeye ( fr. initiation ) dayanan, metafizik öğretilere denir. Bu öğretilerin içeriği ve erginlenmenin aşamaları çeşitli kültürlerde yeri geldikçe ayrıntılı biçimde incelenecektir.

Bu arada ezoterizmi küçümsemek isteyenler ezoterizmin bir çok alan için geçerli olduğunu söylerler. Örneğin kimya , matematik fizik bile sadece bunu öğrenmek isteyenlere semboller vasıtası ile aktarılır. Bu her şey için geçerlidir, bir koçun takımına verdiği taktikler bile semboller vasıtası iledir , maçtan önce bir ritüel uygulanır gibi . Bu örnekler ancak ezoterizmi anlatmak için örnek olarak verilebilir. Ancak ezoterizm günümüzde kullanılan anlamı ile ezoterik öğretileri belirtir.

Ezoterik öğretiler , çağlar boyunca ,sadece bu öğretileri almaya hazır kimselere gerektiği gibi verildiğinden ve çağın getirdiği değişikliklere gerek semboloji gerekse de açıklama yönünden uyum sağlayabildiği için günümüze kadar gelmiştir. Bu öğretiler geniş kitlelerde yayılmamış , yayıldığı yerde de bozulmaya uğrayıp yok olmuştur . Bu sayede saflığını koruyan öğretiler bu yüzyılın son yarısındaki “ bilgilenme “ ye paralel olarak kısmen gün ışığına çıkmıştır. Bunun doğal sonucu olarak da yanlış anlamalar ya da yanlı yayınlar da ortaya çıkmaktadır.

Ezoterizm hakkında dikkat edilmesi gereken bir husus da dinlerin ezoterik ve egzoterik yanları olmakla birlikte , ezoterizm sadece dinlerin ezoterik yanı demek değildir . Bunu yanında ezoterizm sadece belli topluluklara ait bir din de değildir. Kutsal olan sadece dinin tekelinde bulunmaz , daha farklı bir deyişle kutsal ile ilgilenen her öğreti bir din olmak zorunda değildir . Ezoterizm kutsal olana daha derin bir bakıştır.

Ezoterizmi genel olarak bir inanç olarak değil de , insanlığın tarihinin başlangıcından günümüze kadar gelen bir gelenek , öğreti olarak algılamak daha doğru olur. Bu bilgi sayesinde tarih içindeki bir çok sanatçı ve düşünürün eserlerini anlamak da daha kolay olur.

Ülkemizde de ezoterizm hakkında birkaç kitap çıkmıştır .

Buna en iyi örnek ülkemizde Haziran 1994’de Gece Yayınlarından çıkan Cihangir Gener’in Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi isimli kitabıdır. Kendi alanında ilk olduğu için saygıyı hak eden bu çalışma bir takım yanlışlıklar ve yanlı ifadelerle doludur. Bunlardan en önemlisi ezoterizmin ulaştığı son noktanın masonluk olarak gösterilmesi çabasıdır. Ezoterizm masonluk içinde de var olmakla birlikte , masonluğun dışında da varolan bir öğretidir.

Ezoterizm hakkında ülkemizde çıkan bir önemli kitap ise , yakın zamanda kaybettiğimiz Ergun Arıkdal tarafından yazılan Gizli Öğreticilik adlı eserdir. Bu konuda araştırma yapmak isteyen okuyucular Ruh ve Madde Yayınları tarafından 1997’de yayınlanan bu kitapta, dikkatli okumaları kaydı ile, çok ilginç bilgiler bulacaklardır.

Ezoterizm hakkında bir önemli kitap da Ergun Candan’ın yazdığı Gizli Sırlar Öğretisi adlı eserdir. İçinde çok spekülatif fikirler de bulunsa bu konuda araştıranlar için önemli bir başvuru kitabıdır.

Ezoterik Öğretilerin Genel Özellikleri

Ezoterik öğretiler metafizik öğretilerdir. Metafizik kelimesi Eski Yunanca meta( sonrası, ötesi ) ve jusikoV ( doğal, fiziki, fizik ) kelimelerinden türemiştir. Latince’ye metaphysica olarak geçmiş ve buradan da bugünkü batı dillerindeki yerini bulmuştur. Metafizik , Doğa’nın , fiziksel görüntünün ötesini , yani sezgilerle anlaşılabilen bilgiyi kapsar . ( Daha sonra kazandığı anlamlar üzerinde durmayacağız ). Ezoterist her şeyden önce Tanrı’nın varlığına inanır . Evren’in ondan oluştuğu ve her varlıkta kendinden bir töz olan bir Tanrı’ya . Bu bağlamda ezoterizmin yaradancı dinlerle yolu ayrılır. Aynı şekilde Cihangir Gener’in söylediği gibi ezoterizm panteizm de demek değildir . ( a.g.e )Amaç Tanrı’dan varolan fakat onun kadar mükemmel olmayan insanın dünya üzerinde yaşadığı hayatlarının sonucunda tekamül ederek yeniden Tanrı’ya dönmesidir. Bu düşünde en güzel ifadelerini Hint düşüncesinde bulmuştur.Aynı şekilde bu tekamül süreci için de dünya üzerinde çeşitli ırkların yaşadığı ve sonra da yok oldukları kabul edilmektedir.Ezoteristin kişisel ödevi kendi tekamülünü sağlamak , kolektif ödev ise başkalarınınkini sağlamaktır. Bu iki ayrı ödev birbirlerinden soyutlanamaz.Ezoterist Dünya üzerinde yaşayarak öğreneceği çok şey olduğuna inanır ve dejenere öğretilerde olduğu gibi kendini dış dünyaya kapamaz.

Ezoterik öğreti sadece geleneksel bilgi ile sınırlı kalmaz , ezoterist çağının bilimsel gelişmelerini de uyarlamayı bilir.

İlk çağlardan bu yana bu öğretilerin geniş halk kitleleri tarafından yanlış algılanıp bozulma ile yok olabileceği düşüncesi bu öğretinin üstadlarını öğretilerini semboller ve gizli ifadeler ile aktarma zorunluluğuna itmiştir. Kullanılan semboller ise hiç bir zaman insana uzak olmayan ve anlamına ulaşabileceği sembollerdir.Ezoterizmi iyi anlayabilmek için ezoterizmin ve ezoterik düşüncenin tarihini ve buna paralel olarak sembollerin dilini öğrenmek gerekmektedir. Ezoterik düşünce tarihi insanlık tarihinden soyutlanamaz , bu yüzden de ileride yayınlanacak yazılarımızda ezoterik düşünce tarihini insanlık tarihine koşut olarak inceleyeceğiz.

Ezoterik düşünce tarih boyunca Dünya’nın çeşitli yerlerinde ortaya çıkmıştır. Bugünkü Batı düşüncesinin kaynakları ise hem Doğu’dan hem de Batı’dan gelir.Bu konularda araştırma yapmak isteyen Türk araştırmacısı da çok şanslıdır.Türkiye’nin gerek coğrafi konumu gerekse de tarih içindeki yeri bu bağlamda büyük önem taşır. İlk olarak Yunan Uygarlığı’na kaynaklık eden Anadolu Uygarlıkları bu topraklar üzerinde var olmuştur. Ayrıca o dönemde Mezopotamya ile olan etkileşim de belirleyici olmuştur. Daha sonraları ise Yunan Uygarlığı gibi Roma Uygarlığı da Anadolu topraklarından yararlanmış , özellikle İmparatorluk kültürünün şekillenmesinde Anadolu büyük rol oynamıştır.Orta Çağlar boyunca ise Tasavvuf düşüncesi bu topraklarda yeşermiştir.Batı ezoterizminin kilometre taşlarından Templier Tarikatı ise Haçlı seferleri sırasında Müslümanlarla etkileşimleri sonucunda öğretilerini geliştirmişler , tasavvufdan etkilenmişlerdir.Yeni bir çağa girdiğimiz bu zamanlarda ise artık ezoterik bilginin açığa çıkması bütün insanlara mal olması gerekmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri , bütün engellemelere rağmen bir aydınlanma dönemine giren ülkemizin de bu çağda büyük bir rol oynayacağı kuşkusuzdur . Bu yüzden bu konularda bilgili olmak , hazırlıklı olmak hepimize düşen bir ödevdir.

Erginleme / İnisiyason

Türkçe’deki erginlemenin batı dillerindeki karşılığı olan İnisiyasyon/Initiation sözcüğü Latince initiare = başlamak sözcüğünden gelmektedir. Bu sözcük ise yürümek , gitmek anlamına gelen ire fiili ve içerisine anlamını katan in takısı ile alakalıdır. Türkçe’de yeni kullanılmaya başlayan erginleme sözcüğü aynı anlamı vermese de iyi bir karşılık olmaktadır. Daha önceleri karşılık olarak kullanılan tekris sözcüğü geniş bir kullanıma sahip değildir.İnisiyasyon en eski gizem dinlerinden beri varlığını sürdürmektedir. İnisiyasyon, müridin bu yaşamda ölüp sonsuz yaşama dirilmesi ile sembolize edilir. Onun için ritüellerde müridin ölüm deneyimi canlandırılır. İnisiyasyon sembolizminde Nur’a ya da ışığa kavuşmak da önemli bir rol oynar.

İnisiyasyon adayın geçmiş yaşamını terk edip ezoterik toplulukta yeniden yaşama başlamasıdır. Bu süreç müridin kendi içindeki tanrısal özü bulma yolunda alınması gerekenleri aldığı bir süreçtir. Bu yönüyle inisiyasyon müridin çeşitli eğitimlerden ve sınavlardan da geçtiği bir süreçtir.

İnisiyasyon boyunca alınan eğitim mürit tarafından gizli tutulur ve dışarıdan olan hiçbir kimseye açıklanmaz. Eğitim süreci boyunca mürit çeşitli dereceler ve unvanlar alır, bu eğitimde ne kadar ileriye gittiğini gösterir.

Ezoterik inisiyasyonun bir özelliği de öğretinin yazılı aktarılmasından çok sözlü, sembolik ve ritüeller yolu ile anlatımıdır. Tarih boyunca varolan bir çok ezoterik örgütten günümüze yazılı belge kalmamasının ya da sadece sembollerin ve alegorik ifadelerin kalmasının nedeni de bundandır.

İnisiyasyon sadece bir eğitim değildir. Aynı zamanda bireyin kendi içinde yaptığı bir yolculuktur. Semboller ve ritüeller yardımı ile birey süreç boyunca kendi içinde de bir süreç yaşar ve içindeki tanrısal özü keşfe koyulur. Bu nedenle mürit kuralları harfi harfine uygulamak zorundadır.Öte yandan Arıkdal’ın inisiyasyon konusunda yazdıkları ilginçtir :“ Bir tanım yapmamız gerekirse Ruhsal bir tesirin nakledilişin hazır olmak diyebiliriz. Burada spiritüel (ruhsal) bir tesir söz konusudur. Bu tesirin nakledilmesi lazım. Kişiden kişiye , toplumdan topluma bu tesir nakledilecek. Zaten bütün inisiyatik çalışmaların esası , bu tesirin bir taraftan alınıp , bir tarafa naklinden ibarettir ve bu nakli kolaylaştıracak bütün çalışmalar inisiyatik çalışmalardır. “

Burada inisiyasyonun tehlikeli bir yönü ortaya çıkmaktadır. Müridin içine girdiği örgüt , örgütün ritüelleri sayesinde , müridi kendi amaçları doğrultusunda kullanabilir, onun enerjisini örgütün kolektif enerjisine dahil edebilir. Sahte üstadlar önderliğinde kurulan örgütler genelde bu şekilde ritüel uygulamaktadır.

Ezoterik inisiyasyon, özü gereği , belli bir şekilde üstadlar tarafından verilmesi gereken bir öğretidir. Tarih boyunca ezoterik öğretiler çeşitli şekillerde ortaya çıkmışlardır. Bunların çoğu içinde bulunulan topluma ve çağa özgü karakter göstermiş ve zaman içinde işlevlerini tamamlamışlardır. Günümüzde bunların taraftarı olsa da bunlar tarih içindeki işlevlerini çoktan tamamlamış öğretilerdir. Bir de tarih boyunca varolan ezoterik düşüncelerin sentezini yapmış topluluklar vardır ki onlar günümüzde de geleneksel işlevini sürdüren topluluklardır.

Bu tür bir topluluğa girmek isteyen kişi kendini sahte üstadlardan ve negatif amaçlı topluluklardan korumak zorundadır. Haluk Egemen Sarıkaya yıllar önce Kötülük ve Kaynakları isimli eserinde bu tehlikeye dikkat çekmiştir :« Sanki son derece evrimleşmiş bir varlıkmış ya da bir öğretmenmiş gibi hareket edip de aynı zamanda beşeri alışkanlıkları ve zaafları olan bir kimse , sözde başarısı pek az bir disiplin ve kesinkeslik sonucunda elde edilmiş gibi görüleceğinden, beşerlere son derece çekici gelecektir. Bu nedenlerden ötürü, kendisi izleyenler onun kişiliğine hayrandırlar ve o da Yasa’ya aykırı olarak böyle bir hayranlığa izin verir. Bu surette, kendi gururunu şişirir ve izleyicilerinin de fizik forma olan bağlılığını pekiştirir. İzleyicilerine, kendilerine öğretilenlerdeki iyi ve kötüyü tefrik etmelerini değil de, bunlara körükörüne inanmalarını telkin eder. Sahte “öğretmen” bir kez bu körükörüne inanç tesis edildi mi , artık doğru yolda eğitim yapmasını sağlayacak olan hiçbir eleştiriye ya da yargıya maruz kalmayacaktır. Böylece , başında olduğu küçük topluluk , sahte bir spiritüel grup haline gelir ve orada , akıl , işlevini yitirir.Bu halin kaçınılmaz sonucu olarak , obsesyonel bir durum ortaya çıkar. Bu obsesyonun iki dayanak noktası vardır :

Birincisi , sahte öğretmenin , izleyicilerinin dikkatini sadece kendi üzerinde tutarak , dışarıda daha iyi şeyler keşfetmelerini ve dolayısıyla da kendisini ayakta tutmak için katkıda bulunmalarını önlemek amacıyla gösterdiği çaba .İkincisi , sahte öğretmenin izleyicilerinin , zekalarını kullanmaksızın keramete inanarak ve büyük bir Öğretmen’e sahip olmanın gururu ile koltuklarını kabartarak kendilerini fizik bir kişiliğe hayran olmanın uyuşuk , duygusal haline kaptırmak için duydukları arzudur.

Bu duruma sık sık rastlanabilir. Bu gerçek bir spiritüel grubun heves edilerek kurulan bir taklidinden ibarettir. Her iki tarafın da samimiyetten yoksun olmasından ötürü, hızla çözülmeye mahkumdur. Kişiliğine hayranlık duyma, sansasyonel olma ve obsesyon halleri, kısa sürede, bu kişileri her türden duygusal , şehvani ve seksüel düşkünlüklerin karanlık faaliyetlerine sürükler. Bu toprakta hilekarlık da, yıkıcılık da , sapıklık da , entelektüel çarpıklık da gelişir ve Yüksek Benlik’le olan irtibat kopar. Korkunç Kara Ayin ve kara maji törenleri de işte böyle topraklarda kök salma imkanı bulabilmiştir. »

Ezoterizm ve Okültizm

Ezoterizm ve okkültizm çoğu zaman , çoğu yerde eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Ancak gerçekte eşanlamlı oldukları söylenemez.Okkültizm, köken olarak “occultus = gizli “ sözcüğünden gelmektedir. Türkçe’de “Gizli İlimler” terimi ile karşılanabilir.Okkültizm sözcük olarak çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır.Okkültizm , gizli bilimlerle ilgilidir. Gizli bilimler terimi ile anlaşılması gereken bugünkü pozitif ve deneysel bilimlerin dışında kalan , yüzyıllardır varolan ve insanı metafizik yönüyle algılayıp , doğadaki ve insandaki fizik ötesi yönleri kullanan uygulamalardır. Bunların içine Astroloji, Simya,Büyü,Fal ... girer .Okkültizmle uğraşan kişi baştan bazı prensipleri kabul etmek zorundadır. Bunlar ruhun varlığı ,Tanrı’nın varlığı gibi temel prensiplerdir.

Okült uygulamalar bilmeyen bir için bir anlam ifade etmeyeceği gibi , az bilen için de büyük tehlike göstermektedir. Bu yüzden okült uygulamalar bir üstat önderliğinde olmak zorundadır ve bu uygulamalar konuyu az bilen ya da bu bilgiyi iyi yönde kullanması gerektiği yönünde eğitim almamış bir kişi içinse büyük bir silah olabilirdi. Bu nedenle okültizm ezoteriktir , yani ancak belli bir eğitimden geçerek o bilgileri almaya hak kazanmış olan kişilere verilebilir ve bu bilginini aktarımı da özel bir dille ve sembollerle olur.Buradaki nüans açıktır . Okült öğreti ezoterik bir öğretidir ; ancak her ezoterik öğreti okült değildir.

Ezoterizm ve Mistisizm

Ezoterizm ve mistisizm de sık sık karıştırılan kavramlardır.Dilimize Fransızca’dan geçmiş olan Mistisizm köken olarak , Latince Mysterium sözcüğünden , o sözcük de Yunanca MÚst»rion sözcüğünden gelmedir. Bu sözcükler köken olarak Yunanca MÚ – (susmak,sır olarak saklamak) kökünden gelmektedir. Dilimize mister/gizem olarak geçen sözcükle aynı kökendedir. Mistik sözünün kökeninde de yine bu kökten gelen MÚstikÒj sözcüğü vardır. Bu sözcükler aslında inisiyasyondan geçip sırlara vakıf olan anlamındadır.

 

Ezoterizm'in Gelişim ve Evrimi Üzerine Bir Kuram 


   
Tüm topluluk üyelerine açık olan, ekzoterik "Erginlenme" yani "Geçiş Ritleri"nin üç temel aşamada gerçekleştirildiği belirlenmiştir: (1) Eski durum ya da statüden kopma, (2) iki durum arasındaki eşik ya da statüsüzlük durumu ve (3) yeni durum ya da statü ile bütünleşme. Antropologların özel önem verdikleri durum, "liminarite" (eşiksellik) diye adlandırdıkları, geçiş ritine tabi olan kişinin statüsüzlük durumudur. Bu eşiksellik evresinin türdeşlik, eşitlik, anonimlik, mülksüzlük, dış görünüşe önem vermeme, servete bağlı ayrımların olmaması, cömertlik, boyun eğme, yalınlık, acı ve ıstırabın kabulü... gibi özelliklerle belirlenen bir "communitas" (yoldaşlık) durumu olduğu belirlenmektedir. Bir tür toplumsal statü yitimi olan bu communitas durumunun ezoterik yapının gelişmesinin temel taşı olduğu savunulmaktadır. Diğer bir söyleyiş ile Ezoterizm bilinçli olarak sürekli olarak "eşiksellik" durumunu sürdürme çabasıdır. Bu aşamada sormamız gereken soru şudur: Evrensel düzeyde, her ilkel kültürde rastlanan herkese açık, ekzoterik "Erginlenme" olgusu, nasıl olmuş da, ezoterik bir yapıya evrimlenmiştir? Bu soruya yanıt arayabilmek için çok eskilere doğru bir zaman yolculuğu yapmak gerekiyor. Vardığımız dönemde yapacağımız “tarihsel özdekçi” gözlemlerin temelini ekonomi, sosyoloji ve antropoloji oluşturmalı.


Proto-Neolitik (İÖ. 7500 -5500) ve Neolitik Çağ (İÖ. 5500 - 4500)

    İlk gezimiz "Geçiş Ritleri"nin herkese açık olarak uygulandığı bir döneme. Bu çağda insanlar, ya avcı-toplayıcı gruplar biçiminde, ya da en ilkel tarzda tarım yapan çok küçük çiftçi-çoban toplulukları olarak yaşamaktalar. Topluluk üyeleri arasında en basit düzeyde bir işbölümü var, ancak üyeler arasında toplumsal bir farklılaşma belirmemiş. Özel mülkiyetin bulunmaması, siyasal iktidar kurumunun yokluğunu tayin ediyor. Dolayısıyla devlet de yok...Eşitlikçi ideolojinin egemen olduğu devlet-öncesi sınıfsız bir toplum yapısı bu. Bu dönemde geçerli olan inanç dizgesi tümüyle "ritus" temelli. Yani inanç olgusu, bağımsız irade sahibi olarak tasarlanan doğa güçlerini, topluluğun varlığını sürdürebilmesi için gerekli koşulları sağlamaya ikna etme çabalarından ibaret. Bu aşamada "ritus"u tanımlamak gerekiyor: uzlaşımsal simgesel anlamlar taşıyan ve kutsal ile bağıntılı geleneksel davranış ve uygulamalar. Diğer bir anlatımla, sözel törelerin simgesel davranışlarda kurumlaşması... Ritus, evreni açıklamaya çalışan ilkel bir kozmoloji/kozmogoni yaklaşımıdır; insanı, evrenin karmaşası karşısında tutarlı bir çerçeveye oturtma çabası olarak görebiliriz ritusu. Bunlar simgesel, standartlaşmış, yinelenen, değişmeyen, kendiliğindenliğe yer vermeyen davranışlar. Örneğin geçiş ritleri... Ritusun işlevi belli: öncelikle evreni anlamak için bir araç. Bilinmeyenden kaçınmayı, toplum yaşamını standartlaştırmayı ve böylece kaygı gidermeyi sağlayan psikolojik işlevleri de var. Toplumsal statüyü belirleyerek ve bireyi toplumla bütünleştirerek eğitsel bir işlevde üstleniyor. Kültürel işlevi ise topluluğun kültürünü gelecek kuşaklara aktarmasıyla ortaya çıkıyor. Ritus uygulamalarına topluluğun tüm üyeleri katılıyorlar; katılımcılar yoğun bir duygudaşlık içindeler; uygulamada hiyerarşik bir yapı yok, ritusu yöneten şaman dışında tüm üyeler eşit ve anonim. Amaç, doğayı yansılamak ve onunla özdeşleşmek. İnançsal yapı toprağa ve meteorolojiye yönelik. Temel gereksinimler çerçevesine oturtulmuş kaba bir bereket kültü geçerli. Ana Tanrıça (Toprak Ana) ve oğul/sevgili teması. Mevsimler örnek alınarak düzenlenmiş bir "doğum-ölüm" eksenli inanç yürürlükte ve bu inanç dizgesinde, egemen bir kollektivitenin genel ve soyut ifadesi biçimlenmiş. Esas olan kollektivite olunca, ekzoterik yapı topluluğun tümünü kapsıyor.

Geç Neolitik (İÖ. 4500 - 3500)


   İkinci zaman gezimiz aynı topluluğa ancak bu kez Geç Neolitik çağa gidiyoruz. Çok şeyler değişmiş aradan geçen yıllarda. Bizim küçük köy, neredeyse bir kent düzeyine yükselmiş. Sulamaya dayalı tarım ve saban kullanımının yaygınlaşması nüfusu arttırmış. Avcı-toplayıcılık tümüyle terkedilmiş. Hayvancılık da gelişmiş. Yazı bulunmuş, gerçi çok sınırlı kullanılıyor ama. İşbölümü uzmanlaşmaya dayalı duruma gelmiş, toplum üyeleri arasında farklar belirmiş. En önemlisi özel mülkiyet ortaya çıkmış. Yöneten-yönetilen olgusu belirmiş, henüz kurumsallaşmamış olsa da bir siyasal iktidardan söz etmek olası. Bunu bir tür erken-devlet olarak nitelendirebiliriz. Bu erken-devlet, işbölümü ve teknolojik gelişmenin sağladığı üretim artışını, üretime katılmaksızın denetleyen bir kesimin elinde yoğunlaşması sonucu, doğan gerilimi yok etmek, özel mülkiyeti güvence altına almak ve sınıfsal çatışmaları frenlemek için çabalıyor.

    İnanç dizgesi, yine rituslara dayanıyor ama kozmogoni/kozmoloji kurumsallaşarak mitoloji biçimine dönüşmüş. Ritus uygulamaları örgütlenmiş, bu uygulamaların yapılması için belirli kutsal mekanlar oluşturulmuş. Bu mekanlarda, örgütlenmiş ritus uygulamalarını yöneten bir ruhban sınıfı ortaya çıkmış; toplulukta herkese açık ritus uygulamaları sürüyor ancak, yönetenler ve ruhban sınıfı, kapalı katılımlı başka rituslar uygulamaya başlamışlar, bir tür ezoterik uygulama başlamış. Erginlenme hakkı sınırlanmış. Toplulukta ekonomik ve siyasal güce dayalı bir seçkincilik belirmiş; seçkinler kendi aralarında farklı bir inanç dizgesi uygularken, topluma sundukları inanç tümüyle yöneticilik ideolojisini meşru kılmak amacını taşımakta. Kutsal yönetici kavramı gelişiyor. Bereket kültü ayrıntılı anlatımlarla zenginleşmiş. Yönetici, yiten/ölen ve yeniden doğan tanrı ile özdeşleşmiş ve giderek bereketin sağlayıcısı durumuna yükselmiş. Bunun cezası da var... Bereketi sağlayamayan ya da sağlayamayacak kadar yaşlanan yönetici (kral) öldürülüyor (Regicide). Siyasal güç sahiplerinin iradesi, rahipler tarafından mitolojiye taşınmış. İnanç giderek bir devlet kültü halinde örgütleniyor ve siyasal iktidarı meşrulaştırma işlevini üstleniyor. Bizim için esas değişim, ezoterik bir uygulamanın bilinçli olarak yürürlüğe seçkinler (yönetici ve ruhban sınıfı) tarafından konulmuş olması.

 

Kent Devletleri (İÖ. 2500’den sonra)

    Üçüncü zaman gezimiz, kent devletinin köklü bir biçimde ekonomik ve sosyal yaşamı düzenleyip denetlediği bir çağa... Kent nüfusu iyice artmış, işgücü örgütlenmiş ve mesleki uzmanlaşma gelişmiş. Tarım ile ilgili teknolojik gelişme ve yazının iletişimde kullanımı belirgin nitelikler. Önemli bir gelişim ticaretin giderek artan bir hızla yoğunlaşması. Kentler arası ticaret gelişiyor; hatta ticaret yollarının denetimi için diğer kent devletleri ile savaşlar yapılıyor. Ticari kazanç, toplum içi ayrımların daha keskinleşmesine yol açmakta. Kent devleti, kurumlaşmış siyasal iktidarı kullanıyor. Yasalar konulmuş, özel mülkiyet ve yöneticinin hakları yalnızca inançla değil, artık yazılı yasalarla da korunuyor. İnanç dizgesi: ritus+mitos temelli hala, ancak zaman zaman belirli bir akılsallığı öngören "logos" ilkesini de gözlemlemek olası. Zaman içinde mitosla ilgili unsurlar silinecek, logosun ağırlığı artacaktır. İlerdeki çağlarda, logos da giderek dogmaya dönüşecek ve klasik dinsel yapı ritus+dogma biçime oturacaktır. Ancak bu gelişmeler için henüz çok zaman var. Tam anlamıyla örgütlenmiş ve kurumsallaşmış bir ruhban sınıfı, siyasal iktidarı meşrulaştıracak olan dinsel inancı bir ideoloji olarak tüm topluma yaygınlaştırmayı başarmış. Ancak kendi kapalı örgütlenmelerini ve bu çerçeve içinde farklı inanç ve hatta siyaset yorumlarını oluşturmaktalar. Toplumda tam anlamıyla iki katlı bir felsefe egemen: bir yanda kendi ezoterik yapısı içinde yönetici-ruhban sınıfı yani seçkinler, diğer yanda geniş topluluklara yayılan sıradan inandırma teknikleri...Seçkinlerin ezoterik örgütlenmesi, kendi aralarında siyasal iktidarı meşrulaştırma endişesini tanımadığı için, inanç bakımından devrimci yaklaşımlar sergileyebiliyor. Kamutanrıcı, tektapımcı ve giderek tek tanrıcı yaklaşımlar da var. Tanrı-Kral kavramı pekişmiş. Kral siyasal gücünün doruğunda. Bu nedenle artık kral kurban edilmesi uygulaması terk edilmiş, bunun yerine 7 ya da 11 yıllık dönemlerde yapılan dinsel bayramlarda kralın yerine bir sahte kral (mock king) kurban ediliyor. Ne var ki, bu iki katlı yapı da zaman içinde bir farklılık gösterecek; seçkinler dışında kalan hoşnut olmayanlar da inançsal, siyasal ya da ekonomik amaçlarla, kendi ezoterik örgütlenmelerini kuracaklar ve yapı böylece üç katlı bir örgütlenmeye dönüşecektir. Ekonomik amaçlı olanlar toplumsal yapı içinde gerekli ve verimli bulunacak; oysa siyasal ya da inançsal nitelikli olanlar sapkın damgası yiyerek baskı altına alınacaktır. Toplumun tümüne yayılan, ekzoterik nitelikli büyük tektanrılı dinler de işte bu başkaldıran ezoterik yaklaşımlardan kaynaklanacaktır.

 

 

Son Söz

    Ezoterik yaklaşım çerçevesinde, inisiyasyon olgusu bir süreçtir. İster en ilkel uygarlık düzeyinde, isterse en gelişmiş teknoloji toplumlarında olsun, yapılan törenler, bu sürecin simgesel olarak başlangıcını temsil ederler. Hangi uygarlık düzeyinde olursa olsun, inisiyasyon süreci, mevcut kültür ve üretim biçimlerinde, belirli bir rasyonalizm (akılsallık) gereğini öngörür. Burada söz konusu olan rasyonalizm, temel olarak, insanın doğa ve toplum içinde kendi özgünlüğünün ayrımına varması demektir. Bu farkındalık kavramı, ezoterik anlayışa göre "bilinçlenme" anlamına gelir.

    Özetle, ezoterik örgütlerde inisiyasyon; insanın kendi özgünlüğünün bilincine varması sürecidir. Bu da, temel kültür kavramlarının yorum ve kıyas yoluyla, enine boyuna irdelenmesini gerektirir. Bu nedenle, kültür kavramlarının özümsenmesi doğrudan bilinçlenme, inisiyasyon sürecinin kendisini oluşturur. Simgeler ise, kavramların billurlaşmış hali, somutlanmasıdır. Somut olarak yaşananların soyutlanması kavramları, soyut kavramların yeniden somutlanması da simgeleri oluşturur. Fakat, inisiyasyon çabası içindeki her birey için, somut simgeler o bireyin kendi soyut yorumunu yaratacak, soyut yorum da, bireyin yaşamında somutlaşacaktır. İşte, toplumun kültür yapısından bireyin yaşamına uzanan inisiyasyon süreci budur. Her simge ve temsil ettikleri her kavram, uzun bir tarihsel sürecin ürünüdür. Ne simgeler, ne kavramlar, ne de bilinçlenme-inisiyasyon, insanlığın kültür tarihinden bağımsız olamaz. Tarih, aslında, aralarında bir tinsel bağ bulunan olgu ve kavramlardan meydana gelir. Olgu ve kavramları birbirine bağlayan tinsel bağ “tarihsel yorum” dur. Bu nedenle, tarihsel yorum değiştikçe, tarihin anlamı da değişir ve farklı “izm”ler ortaya çıkar. Tarihsel yorumlama, aslında bilinçlenme için gerekli olan akılsal, kavramsal yapıdır. Bu yapı; “zemin, yöntem ve erek” olmak üzere üçlü bir dizge tarafından belirlenir. Zemin, bu üçlü dizgede, yorumlamanın temelini ve yapının özünü oluşturan “gizil özne” durumundadır. Yöntem ise, tarihsel yorumun çevresini oluşturan ilişkiler ve koşullar sistemi; “structure” anlamındadır. Temelde kavranması gereken bu üçlü dizgedeki iç bağıntılardır. Zemin, yöntem ve ereği belirlerken; aynı zamanda yöntem de ereği şekillendirmekte, diğer yandan böylece oluşturulan erek zemini etkileyerek, çevrimi tamamlamaktadır. Üstelik bu karşılıklı etkileşimler bir sarmal gelişim göstermektedirler. Örnek olarak; ilkel toplumlar; zemine doğa’yı, yönteme de doğa insan ilişkilerini koyup, erek olarak insanı tanımayı almışlar ve böylece ilkel bir metafizik aydınlanmaya ulaşmışlardır. Bu dizge en basit düzeyde bir varlıkbilim (ontoloji) açılımıdır. Bir başka örnek de; zemine Tanrı’yı, yönteme dinsel kuralları (vahiy) oturtup, erek olarak da ahlaksal ve sosyal düzen (etik) alınırsa ortaya çıkan “din” kurumudur.

Ana Sayfa